Allah’ı birlemek ve Allah’ın dışında İlah lık ya da Rabb’lik arzeden tüm otorite,kurum,din,gelenek, şahıs, fikir ve alışkanlıkları reddetmek ve terketmektir. Tüm güç ve değerlerin Allah’a hasredilmesi, her şeyin Allah’tan beklenmesi ve bütünüyle ilahi olana bir yöneliştir. Yine tevhid, tüm siyasi,içtimai ve ilmi görüşlerin de birleştirilerek ilahi bir eksende ifade edilmesidir.Allah’ın birliğine, hükümlerine hiçbir benzer, denk, eş ve ortak koşmaksızın katıksız olarak iman etmek. Allah’ı tek yaratıcı, rızık verici, terbiye edici, tedbir edici, emir ve hüküm koyucu, hesap sorucu ve karşılık verici olarak bilmek ve kabul etmek Kullukta Allah’tan başka hiçbir gücü, hiçbir şahsı, hiçbir kurum ve nesneyi pay sahibi kılmamaktır.İslam da en temel kaide Tevhid’dir.
“BİZ SENDEN EVVEL HİÇBİR PEYGAMBER GÖNDERMEDİK Kİ, ONA ŞÖYLE VAHYETMİŞ OLMAYALIM :BENDEN BASKA İLAH YOKTUR .ÖYLEYSE BANA İBADET EDİN” (Enbiya -25)
Şirk, Allah’a inanmakla birlikte Uluhiyet (Allah’ın tek İlah oluşu, Allah’ın Tek Rabb oluşu) özelliklerinden her hangi birini Allah’a rağmen kullanmaktır. Bu Allah’a ait iradenin herhangi bir kimsede mevcud olduğuna inanmak şeklinde yada hayat nizamının tamamı nı yada bir kısmını Allah’ın dışında başka kişi,kurum,ideoloji,izm vs.. den almak şeklinde de olabilir. Bunların hepsi de şirk in çeşitlerindendir. Kur’an-ı Kerim bunların hepsine şirk demekte; şirkin, müşriklerin(şirk koşan) bu hususla ilgili sahnelerini gözler önüne sermektedir. Şirk sıfatını bunlardan yanlız birine tahsis etmemekte, gerek dünyada ve gerekse ahiretteki cezaları bakımından müşriklerin çeşitleri arasında hiç bir fark gözetmemektedir.
“Unutma o günü ki- onları hep birden toplayacağız; sonra da, Allah’a ortak koşanlara: Nerede boş yere davasını güttüğünüz ortaklarınız? diyeceğiz. Sonra onların mazeretleri, “Rabbimiz Allah hakkı için biz ortak koşanlar olmadık!” demekten başka bir şey olmadı. Gör ki, kendi aleyhlerine nasıl yalan söylediler ve (tanrı diye) uydurdukları şeyler kendilerinden nasıl kaybolup gitti!” (Enâm 22-23-24)
“Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur” (Nisa- 48)
“Allah, çekişip duran birçok ortakların sahip olduğu bir adam (köle) ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Hamd Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu bilmezler” (Zümer-29)
Bütün yaşam normlarınızın kaynağı tek olan, ortak kabul etmeyen, Allah a dayanmalıdır. Bunun bir bölümü Allah’a bir bölümü başka bir hayat düzenine ait se biliniz ki, Tevhid üzre değil Şirk üzresinizdir.
“Dikkat et, hâlis(Katışıksız,saf) din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez.” (Zümer-3)
Ayrı ayrı mezheplere, tarikate , cemaate ,meşreblere sahip olsalarda müslümanım diyen her insanın bütün gün boyunca söyleyip durduğu bu sözler bu kadar aktüel ve popüler olmasna rağmen aynı derecede harekete geçirici ve ayağa kaldırıcı değildir. Bunun tek nedeni bu sözü (LÂ İLAHE İLLALLAH) ilk indiği günlerdeki tazeliği ile anlayamamış olduğumuzu söyleyebiliriz.
İlk indiği günlerdeki tazelik nasıldı. Bir Ebu Zer… Gizlene saklana Mekke’ye geliyor. Resulullah (s.a.v)’ı buluyor ve bana İslam’ı anlat müslüman olacağım diyor. Ona sadece bu kelime söyleniyor. İşte İslam bu demektir deniliyor. Müşriklere(şirk koşan, Allah’a ortaklık) hitaben bağırmaya başlıyor. “Dinleyin beni… Ben Gıffar kabilesinden Ebu Zer’im. Sizin ilahlarınızı reddediyorum. En büyük Allah’tır. Siz ve putlarınız bir hiçsiniz….” Üzerine çullanıyorlar. Ebu Zer, kanlar içinde komalık oluyur. Burda Ebu Zer’in yaptığından ziyade bu kelimeden anladığı ve ona sözü öğreten kişinin verdiği ruh önemlidir. Nasıl bir söz ki kubul eden kişinin üzerindeki etkisi fırlayıp ayağa kalkarak şehrin meydanına koşmak oluyor. Zaptedilmez bir enerjiyle doluyor. İliklerine kadar devrim ateşiyle dopdolu hale geliyor. İşte 23 yılda dünyayı sarsan bir devrimin temelinde yatan ruh budur.
Bir çocuk, Ali… İlk duyduğunda bu sözü gidip babasına danışmak, onun iznini almak istiyor. Ancak sonradan düşünyor ki, müslüman olmak için izin almak gereksizdir. Nasıl bir sözdür ki, ilk kabullenen bir çocuktaki etkisi, korkarak endişeye kapılmak ve odasına çekilip kara kara düşünmek oluyor. Düşündüren, odalara kapattıran, ayağa kaldıran, haykırkan bir söz. Là ilahe illallah.
Bu durum onun zulme,haksızlığa, tuğyan’a(Azgın,taşkınlık yapan) karşı muhalefetçi, karşı koyucu, başkaldırıcı özelliğinden kaynaklanıyor. Bu söz insanlar tarafından kabullendiğinde daha ne hacc, ne zekat, ne örtünme emri, ne içki yasağı, ne ramazan hiç bir şey yoktu. İnsanlar sadece hayır demeye, başkaldırmaya çağrılıyordu.HAYIR dıyemeyen EVET diyemez.
Kelimedeki la ve illa sözleri başkaldırı ve boyun eğmenin ikisini de içermektedir. Müslüman lâ diyerek”başkaldıran insan” olurken illa diyerek te “evet Yanlız ca ve yanlızca Allah’a boyun eğen” insan olmaktadır. Böylece başkaldıyı kutsayan anarşizim ile boyun eğmeyi meslek haline getiren mazoşizm i de dışlamaktadır.
Bu kelime yani Kelime-i Tevhid (Lâ ilahe illallah) birleştirici teke indirici özelliğinden dolayıdır ki, çok kısa bir süre içerisinde bir topluluk başdöndürücü bir insanlık numunesi haline gelmiştir. Peygamber tümüyle ahlak olarak çökmüş, kız çocuklarını diri diri toprağa gömen, zenginin zayıfı ezdiği, haklının hakkını değil almak arayamadığı aşiret ve kabilelerin birbirleriyle kıyasıya çekiştiği bir cahili toplumu sadece bu kelime etrafında birleştirmiştir. O ne bir ahlak öğreticisi, ne aşiret,kabile taassubu güden bir önder, ne sabahtan akşama kadar namaz kılıp tesbih çeken ruhani bir lider dir. O bütün insanlık tarihi boyunca da tekrarlanan bir sünnetullah’ın son tekrarlayıcısı oldu. Bundan sonra bunu tekrarlamak bize düşüyor. Bu gün bölük bölük fırkalara ayrılmış her kesin kendisine İSLAM dediği, gayrısını da tevil ettiğini bu kelimeden başkası birleştirmeyecektir.
“İşte onun için sen (tevhide) dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah’ın indirdiği Kitab’a inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir. Aramızda tartışılabilecek bir konu yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş de O’nadır.(ŞURA -15)